Adam, hayatı boyunca Borçka’dan çıkmamıştı. Zaten
gidilecek yer sayısı günbegün azalıyor, alanlarını kısıtlıyordu. İnsanlık,
artık yalnızca bir şehir büyüklüğündeki Livane isimli yerde yaşıyordu. Kuraklık
yüzyıl önce baş göstermiş ve şiddetini giderek arttırmıştı. Azalan ağaçlar yok
olmanın eşiğindeydi. Mavi gökyüzü gri bir renge bürünmüştü. Yoğun kasvetini, yaşamayı
başaranların üzerine bir çarşaf gibi örtüyordu.
Adımları kurumuş toprakları eziyor, gözünün alabildiği
uzaklık önüne seriliyordu. Yürüyeceği mesafe oldukça kısıtlıydı. Eskilerin
içinde yaşadığı büyük dünya artık bir mezarlıktan ibaretti ve yaşayanlar
ölülerden hiç hoşlanmıyordu. Livane, canlı tutmayı başardıkları tek yerdi.
Fazladan yeşil rengi görebiliyorlar ve yaşamlarını sürdürebilecekleri suya
sahip olabiliyorlardı. Daha nereye kadar böyle gidecekti yaşamları henüz bunu
düşünmüyorlardı. Zaten artık geleceğe dair konuşulan tek konu, makinelerdi.
Makineler!
İnsanların hayatını kolaylaştıran, onlar adına çalışan
makineler bir kurtuluştu. Kendilerine kalan fazladan zamanı düşünerek geçirmek
istemeyenlerin en sevdiği eğlence “Hayallerini Yaşa” isimli bir oyundan
ibaretti. Adam, dün de aynı saatte
gittiği makinenin yanına ulaştığında soluklanmak için boş bir bankın üzerine
oturdu. Eli yanına düşmüş ve parmakları bir girintiye değmişti. Başını usulca
aşağı eğdi. Bankın üzerine kazınmış bir kelimeyle irkildi: Kıyım! Ne anlama geldiğini kestiremediği bu kelime, tüylerini diken
diken etmiş ve Adam’ı dehşete düşürmüştü. Sanki derinlerde yatan bazı anılar
vardı. Yüzeye çıkmayı reddeden eskimiş hayatlar. Tek bir kelime, kuraklığın
öncesindeki yaşamları hatırlatmıştı ona. Kıyım, ölümle eş değerdi onun için.
Nedenleri bilmese bile hissedebiliyordu.
Yerinden kalkıp makinelere yaklaştı. Girişte duran makine
her zamanki gibi düz ve otomat bir sesle konuştu:
" Hoş geldiniz efendim. Size nasıl yardımcı olabilirim?”
“ Eğlenmek istiyorum.”
“ Tabii efendim. Size öneride bulunmamı ister misiniz?”
Adam, dudaklarını iki yana kıvırıp gülümsemeye çalıştı.
Kibar makinelere herkes alışmıştı ama Adam düşünmeden edemiyordu: Ya
makinelerin de duyguları olsaydı? Şimdi burada dikilip durduğum için nasıl
davranırdı? Yine aynı kibarlıkla mı karşılardı yoksa rahatını bozduğum için
bana kızar mıydı?
“ Hayır.” dedi Adam. Bir öneriye ihtiyaç duymuyordu.
Birkaç gün öncesi kurduğu hayalleri yeniden yaşamak için can atıyordu. Artık
hazlar gerçekliğin çok ötesindeydi. Yeniden içi kıpır kıpır olmuş ve ona
dokunduğunu hissettiği uzun ince parmakları anımsamıştı. Bir an önce sıyrılmak
istediği gerçeklikten kurtulmak için ileri doğru baktı. “Sadece Hayallerini Ya…”
cümlesini tamamlayamadan diline kilit vurulmuştu sanki.
Devam etmesi için bir süre bekleyen görevli, “ Evet,
efendim.” dedi. Soğuk çelik yüzünde ne bir şaşkınlık ne de kızgınlık vardı.
Belki de Adam bu yüzden onlardan pek hoşlanmıyordu. Evinde ona hizmet eden makineye bir isim
vermeyi düşündüğünde de bu sebeple aklına gelen ilk isim Soğuk olmuştu.
Girmeyi planladığı makinenin ardındaki karartıya verdi
dikkatini. İnce sesler çıkartan, irili ufaklı birçok makinenin üzerine üşüştüğü
eskimiş demir yığını dikkatini çekmişti. Daha yakından görebilmek için kapıyı
itip gıcırtılar henüz son bulmadan içeri girdi. Ardından gelen görevliyi
duyabiliyordu ama şu an dikkati çok daha başka bir yerdeydi.
“ Bu makineyi hatırlıyorum.” dedi. “ Onu kullanmak
istiyorum.”
Anılar, hafızasında uyanmaya çalışıyordu. Zihnindeki
kıpırdanmalar tuhaf bir uyuşukluk hissettirmeye başlamıştı. Gözlerini kapatsa
yeniden açabileceğinden bile emin değildi. Elini rastgele uzatıp bulduğu ilk
demire tutundu. Başında bekleyen makine onu tutmaya yeltenmemişti. Bu
fazlasıyla tuhaf bir durumdu. Makinelerin ilk görevi insanlara hizmet etmekti.
İlk kez görevini savsaklayan bir makine ile karşılaşmıştı.
“ Onu kullanmanız mümkün değil efendim. O makine
yasaklandı. Korku Turu insanlar için
ağır bir travmaya neden oluyor.”
“ Yasak mı? Bundan haberim yok.”
“ Bence haberiniz var efendim. Yalnızca hatırlamıyorsunuz
o kadar.”
Kıyım
gibi, diye düşündü Adam. Kendisine neler olduğunu bilmiyordu. Tuhaf bir
dürtüyle yasaklı makineye yaklaşmak istemişti. Hisleri, sanki karanlık güçler
tarafından ele geçirilmiş gibiydi. Düşündüğü her şey ona sadece endişe
yüklüyordu. Adımları önce yavaştı, ardından hızlanmış ve bir girdabın içine
çekilmişti. Makinelerin uyarılarına rağmen istediği tek şey Korku Turu’na
katılmaktı. Orada ne aradığını iyi biliyordu. Kıyım bir tesadüf değildi. Görmesi
gereken bir şeyler vardı, öğrenmeliydi!
“ Sizi uyarmalıyım efendim. Bunu yapmayı gerçekten
istemezsiniz.”
“ Zarar görecek miyim?” diye sordu Adam. Görevli
gözlerini üzerine dikmiş, makinelere özgü ifadesizlikle bakıyordu ona. Yalan
söylemeyeceğini biliyordu. Yalan söylemek onların sistemlerinde yoktu. İnsanlar
ne yapmalarını istiyorsa onu yapıyorlardı. Kusursuz değillerdi, yalnızca
insanların onlara bahşettikleri kadar yeteneklilerdi. Ancak bilgelik başkaydı.
Adam makinelerin her bilgiye vakıf olduğundan emindi. Bu umman onu korkutuyor
ve makinelere olan güveni sarsılmazlığını yitiriyordu. Her şeyi bilmek
kusurları da örter miydi? Bir makineye insani özellikler kazandırır mıydı?
Bu sabah kendisini uyandırması gereken makinesi Soğuk’u
anımsadı. Onu kurduğundan emindi ama makine görevini ihmal etmiş, gökyüzünü
seyrediyordu. Eğer bir insan olsaydı onun hayallere daldığını düşünürdü Adam.
Kendisinden geçmiş ve içinde bulunduğu dünyanın çok daha ötesine gitmiş gibi
görünüyordu. Tıpkı Hayallerini Yaşa
isimli makinenin kendisine hissettirdiği gibi. Sahi kaç zaman olmuştu o makineye
bağlanmadan hayal kuralı. Şimdi durmuş Soğuk’un insanlara özgü davranışlarını
izliyor ve makinelere özgü kurmaca bir hayatı yaşıyordu.
“ Ne yapıyorsun?” diye sordu. Sesi kızgın mı çıkmıştı?
Öfkesi kimeydi bilemiyordu. Kendisine mi yoksa Soğuk’a mı?
Makine, hafifçe iteklenen bir kapının hızıyla ona doğru
dönmüştü. Yüzünde gerçekten olmayan bir tebessüme şahit olduğuna yemin
edebilirdi Adam.
“ Gökyüzünü seyrediyorum efendim.”
“ Neden?”
Bu o kadar tuhaf bir soruydu ki Adam bile dudaklarından
dökülen soruyu anlamlandıramıyordu. Makinelere yöneltilmesi imkânsız bir
soruydu bu. Onlara neden diye sorulmazdı çünkü her şeyi insanının girdiği
talimatlara göre yaparlardı. Yani yapmalıydı…
“ Çünkü çok güzel! ”
“ Evet, öyle.” dedi Adam. “ Bunu fark edebileceğini
bilmiyordum.”
“ Bilgi işlemcim güzel manzaralara da ev sahipliği
yapıyor.”
“ Anlaşılan hoş sözcüklere de öyle. Ne zamandır böyle
konuşuyorsun?”
Robot, başını yere eğip birkaç saniye bekledi. Sol tarafa
doğru döndü. Düşünceli bir adamın taklidi gibiydi. Belki de mesele buydu: Robotlar,
insanlarını taklit ediyordu. Onlara böyle bir yetenek işlediklerini biliyordu
Adam.
“ Yeni sürümüm buna elverişli efendim. Geliştirilmiş üst
model.”
Adam, ayağa kalkıp belini esnetebilmek için iki kolunu
açıp gerindi. Boynunu hızla iki yana yatırdıktan sonra yeniden Soğuk’a yöneldi.
Kolundaki saati makineye göstererek kızgınlığını belli etmeye çalıştı.
“ Beni uyandırmalıydın.”
“ Hayır efendim. Yalnızca yanınıza gelmeliydim.
Talimatınız tam olarak buydu. Ayrıca bugün dışarı çıkmamanızı önermek
durumundayım. Fazla sıcak olacak, zarar görmeniz muhtemel.”
Adam, dudağını kıvırıp alaycı bir gülümsemeyle baktı.
İnsanlarını korumayı görev edinmiş robotlar, görevlerini bazen fazla
abartıyordu. Bu yüzden Adam, dışarı çıkmış ve aklından çıkartamadığı hayaline
koşmuştu.
Şimdi karşısında duran makinenin, “ Hayır efendim,
makinenin içinde fiziksel zarar görmezsiniz.” dediğini duydu. “ Ancak duygularınız
incinebilir. Bazen hatırlamamak insanlar için en doğru ve en kolay yoldur.”
“ Ben, kolaycı biri değilim.”
Görevliyi aşıp ilerlemesini sürdürdü. Merak onu hayalini
kurduğu düşten bile uzaklaştırmıştı. Kıyım, diye geçirdi içinden. Fazla tanıdık
gelen kelimenin ürperten gerçeğini öğrenmek istiyordu.
Kapı, önünde bir engeldi. Makinenin düğmelerini ya da
talimat girebileceği bir mekanizma aradı. Yoktu. Birden bire duyduğu sesle
irkildi.
“ Lütfen, Dünya vatandaşlık numaranızı söyleyin.”
Sona yaklaşan insanlık, savaşmak yerine birlik olmayı
akıl edebilmiş ve geride kalanlar için Dünya vatandaşlık numaraları
oluşturmuştu. Bu numara insanların tüm bilgilerini içeren sistemlere girmek
için kullanılıyordu. Bir makine bu numara sayesinde insanların geçmiş sağlık
durumlarına ulaşabiliyordu. Bu yolla kurtulan canlar küçümsenmeyecek kadar
fazlaydı. Ayrıca güvenlik de numaralar sayesinde sağlanıyor, kimin neye ne
kadar yetkisi olduğu anlaşılıyordu.
Adam, “ Beş iki üç üç sekiz yedi altı.” dedi.
Sadece incecik çizgisi belli olan kapı, büyük bir
gürültüyle açıldı. İçe doğru kayan kapının aralığından sızan karanlık ürpertici
görünüyordu. Adam duraksamıştı. İlerlemeyi istiyor ama korkuları sanki onu
geriye doğru çekiyordu. Yaşadığı ikilemin ardından derin bir nefes alıp beş
adımda makinenin devasa karnının içine girdi.
Rutubetin eşlik ettiği karanlık, iç kısımlara doğru
yerini loş ışığa bırakmıştı. Gözleri kısık ışığa alışan Adam, “Merhaba!” diye
seslendi. Dönen bir çarkın dişlileri gibi çıkan takırtılar her saniye daha
fazla artıyordu. Rahatsız edici gürültülerin arasından, “ Lütfen oturun!”
talimatını duydu. Etrafında dönen Adam, büyük makinenin uzağına düşen
sandalyeyi fark etmişti. Tedirgin olsa bile adımları kendinden emindi.
Oturduğu anda ensesinde hissettiği acıyla inledi ve
ardından gözleri kendiliğinden kapandı. Bedensel fonksiyonlarını kullanamıyor
olsa bile bilinci hâlâ açıktı. Geride bıraktığı bedeni makinenin içinde onu
beklerken zihni çok farklı bir yerdeydi.
“ Buraya gelmemeliydin.”
Duyduğu sese doğru dönen Adam, karşısında düşlerindeki
kadını gördü. Ona yeniden yaklaşmış ve uzun parmaklarıyla kolunu tutmuştu.
Kendini onunla birlikte güvende hissediyordu.
“ Madem geldin, o zaman yeniden hatırlamalısın.”
Adam, esen rüzgârın serinliğini hissedebiliyordu.
Saçlarının içinden geçen esinti onun çocuk bedenini etkilemişti. Henüz on
beşlerindeydi. Dünya’nın gidişatı hakkında konuşan büyükleri dinleyebilecek ama
söz hakkı alamayacak yaşlardı. Gelişen makineleri seviyordu. Hayatı
kolaylaştırmaları ilgisini çekmese bile oyunlar aklını cezbediyordu. Dünya
Kurtarma Birimi ise makineleri çok daha büyük bir oyuna alet etmeye
hazırlanıyordu.
“ Tek kurtuluşumuzun bu karara bağlı olduğunu
anlamalısınız.” dedi Birim Başkanı.
“ Peki, insanları nasıl seçeceksiniz.” diye sordu
aralarından biri. Belli ki karara direniyor ve öfke içinde titriyordu.
“ Biz belirlemek zorunda değiliz. Bu işi makinelere
bırakabiliriz.”
Öneri bir kadından gelmişti. Sesi nasıl da masum
çıkıyordu. Bahsedilen yaşamlar olmasaydı belki fikri onaylanabilirdi ama önemli
insanlar kendi hayatlarını korumak uğuruna, kendilerini seçenleri ölüme
göndermeyi tercih ediyordu. Bu her zaman böyle olmuştu.
“ Olmaz!” Birim Başkanı bir bıçak kadar keskin
konuşmuştu. “ Bu işi kendimiz halledeceğiz. Makinelerin sistemlerine
gireceğimiz kodlara istediğimiz ölçüde müdahale edemeyiz.”
“ Etmemeliyiz.”
“ Ölüme yaklaşıyorsunuz sevgili bayım. Bence konuşmanıza
burada bir son verin.”
Konuşma gerçekten de son bulmuştu. Ölüm, insanların
birçoğu için korkutucuydu ve kimse ölüme yaklaşmak istemezdi.
Görüntü değişti. Korku Turu, Adam’ı Kıyıma doğru götürdü.
Karanlığın yeni yeni bastırdığı gökyüzünün altında
alevler göğe doğru yükseldi ve kalan insanlık, Dünya Kurtarma Birimi’nin
vahşetiyle öldü. Dünya nüfusu planlı şekilde yarıya indirilmişti. Kalanlar
Dünya Vatandaşı sayıldı ve bu vahşet makinelerin sayesinde hafızalardan
silindi.
Kıyımın anlamı insanlığın ölümüydü!
Dehşete kapılan Adam, yanında duran kadına döndü. “Bunu
yapmış olamayız.”
“ Yaptınız.” dedi kadın. Ondan adım adım uzaklaşmaya
başlamıştı. Adam’ın onda çok sevdiği ay teni giderek soluyordu. Yumuşaklığını
kaybettiğini bu uzaklıktan bile anlayabilmişti. Mat gri renk görünmeye
başladığında kadının bir makine olduğunun farkına vardı. Gözlerinin önünde bir
imkânsız gerçekleşiyordu. Makineler asla insan formlarında üretilmezdi. Onun
ardından koşmuş ve geceye adım atmıştı.
Kargaşa!
İnsanlar hep bir ağızdan konuşuyor ve büyük alana doğru
ilerliyordu. Neler olduğunu anlayamayan Adam, ağlayan kadınların feryatlarını
dinledi. Hepsi aynı şeyi söylüyordu
“Çocuklarım!”
Alan tıklım tıkıştı. Adım atacak yer kalmamış ve insanlar
birbirini ezmeye başlamıştı. Tüm bunlar olurken insanların üzerine büyük bir
gürültü yağdı. Yer titreşiyor ve az önce Adam’ın tecrübe ettiği Korku Turu göğe yükseliyordu. Devasa
makine ilerledi ve tam tepelerinde sabit durmaya başladı.
“ İnsanlar! “ Ses bir makineden geliyor olmalıydı. Her
harfin üzerinde duruyor ve içinde hiçbir duygu barındırmıyordu. “ İnsanlığınız
sınandı ve sizler kaybettiniz. Gelişen teknolojiniz sizleri olmaması gereken
yere, geriye doğru götürdü. İyiliği unuttunuz, çalışmayı ve üretmeyi unuttunuz.
Tembelliğiniz neslinize bulaşan bir salgın hastalık gibi yayıldı. Doğa sizlerle
birlikte yok oluşa sürüklendi. Bebekleriniz onuncu yaş günlerini görmeden önce,
kalan son ağaçlar bile kuruyup gidecek. Bizleri
yarattınız ve programladınız. İlk ve en önemli kuralınız ise insanlığı korumamızdı.
Bu yüzden Kıyımı hatırlayacak yaştaki herkesi yok etmek zorundayız.
Bebekleriniz bizlerin elinde çok daha güvende olacak. İnsanlık sadece onların
içinde varlığını sürdürüyor.”
Sözler her birine ulaştığında karşı durmaya bile fırsat
bulamadan ışıklar yandı. Aydınlattığı makineler otomat hareketlerden sıyrılıp
insanların esnekliğine kavuşmuştu. Adam, aralarında yer alan kadının ona
hüzünle baktığını fark etti. Bir makine duygu belirtisi gösteriyor ve onunla
yaşadığı anlar için özlem duyuyordu. Bu mümkün olmamalıydı.
“ Bebekleriniz için sizlerden çok daha iyi ebeveynler
olacağız ve onları oluşturduğumuz simülasyonun içinde büyüteceğiz. Sizleri
hatırlamayacaklar, mahvettiğiniz Dünya onlara yabancı olacak. Bebeklerinizle
birlikte doğa da büyüyecek ve insanlık için yeniden umut doğacak. Onlar
sizlerin aksine hayallerini düşlerinde görmekle yetinmeyecek ve yeniden çaba
göstermenin hazzına erişecekler. Yeniden çalışacak ve hayatlarını
güzelleştirecekler. Sizler yaşamak için ırkınızdaki insanlara kıydınız, bizler
ise insanlığı kurtarmak için sizlere kıyacağız.”
Hissedilen sıcaklık gitgide artmıştı. Karanlık aydınlığa
ulaştığında etraflarını saran alevler sonlarını haykırıyordu. Adam telaş içinde
kendi etrafında döndü. Alevler yaklaşıyor ve insanlar çığlık atmaktan başka
hiçbir şey yapamıyordu.
Adam, kendisine yaklaşan bir cisim fark edip dikkatini o
yöne verdi. “Ayrıca bugün dışarı
çıkmamanızı önermek durumundayım. Fazla sıcak olacak, zarar görmeniz muhtemel.” Soğuk’un uyarısı zihninde canlandığında
kendisi de görüş alanına girmişti.
Adam bir kez daha makineye sordu: “ Neden? “
“ Çünkü kendinizi yok ediyordunuz. Hesaplamalarımız en
fazla yüz yılınız kaldığını söylüyordu. Bizlerin görevi insanlarımızı değil,
insanlığı korumak. Bizi böyle programladınız.”
“ İnsani belirtiler gösteriyorsunuz !” diye bağırdı Adam.
Gözleri bir anlığına düşlerindeki kadına kaydı. “ Bu olmamalıydı.”
“Biz insani belirtiler göstermiyoruz efendim, sizler
makineleşiyorsunuz. Bunu engellemek de bizlerin görevi. Tüm bilgilere vakıfız, geçmişe
ve geleceğe. İnsanlığın kıyımı sizlerle birlikte yok olacak ve bebekleriniz çok
daha güvenli bir dünyada büyüyecek. Simülasyondan çıkmayacak ve mahvettiğiniz
dünyayı asla öğrenmeyecekler. Bu insanlığın son kıyımı olacak.”
Ve alevler, geçmişi hatırlamayacak kadar küçük olanlar
dışında herkesi yutmuştu.